Buna benzer bir cümle duymuştum bir dizide. Daha net tarif edilemezdi insanın insana düşünce ve sözleriyle yaptığı şey. Sanki zihinlerin pornosu…
Porno, idealize edilmiş bedenleri seyrederken haz verir. Dikkat edin başkaları hakkında konuşurken de bizce ideal olmayan yanlarını konu alırız veya idealimiz olup erişemediğimiz hayatları sakız yaparız ağzımıza. Biraz kiloluysa şuna bak duba gibi, zayıfsa iskelet gibi, bakımlıysa kokoş, bakımsızsa paspal diye eleştiririz. Sanki herkes için ortak bir mükemmellik anlayışı varmış gibi.
Porno başlarda iğrendiren bir içeriktir. Ama bir pornografi bağımlılığı geliştikten sonra kişiyi iğrendiren şey artık heyecanlandıran şeye dönüşür. Başkaları hakkında konuşmak da böyle değil mi? Farklı hayatları didiklemeyi alışkanlık haline getiren bünyeler zamanla bundan zevk almaya başlar. Gün geçtikçe bir gizli kutuyu daha açar gibi karşısındakinin her alanını kurcalamak ister tıpkı pornoda giderek daha fazla görüntü izleme arzusu gibi. Başkaları hakkında konuşmanın porno izlemekte olduğu gibi beyinde dopomin salınımını uyardığı ve bağımlılık yaptığını biliyor muydunuz?
İnsan kendinden daha fazla başkalarıyla ilgilenince böyle oluyor. Bir zaman sonra sorumlu hissediyor kendini karşısındakinin giyiminden, saçından, işinden, hayat kavgasından, ailesinden, tabağındaki yemeğinden… Belki kendini sevmemezlikten, belki boşluktan belki de kompleksten kişi kendine ayıracağı vakti onun bunun hayatına ayırınca bu artık bir çeşit meslek haline dönüşüyor. Aslında bu meslek sermaye ettiği hayatlardan çok kendi hayatını satar. Çünkü birinin diğeri hakkında söylediği şey aslında konu edilen kişi değil de sözü söyleyen kişi hakkında bilgi verir bize. Onun arzularını, korkularını, obsesyonlarını, özgüvenini ortaya koyar.
Bu görünürlüğü fark edip zihin pornonuzu olumlu yöne evirebilirsiniz. Başkaları hakkında konuşacaklarımızı bir anlığına durup kendi kafamızda süzersek eksiklerimizi, yanlışlarımızı hatta açlığını çektiğimiz nitelikleri keşfedebiliriz. Günlük aktivitelerden arta kalan zamanı sanat, spor, sosyal yardımlaşma gibi konularla kendimize manevi yatırım olarak değerlendirebilmeyi öğrendiğimizde ise Ayşe’nin ne giydiğini değil de kendi kişilik gardırobumuza bugün hangi güzel kıyafetleri eklediğimizi umursarız. Ne dersiniz, böylesi çok daha kazançlı değil mi?